Akşam güneşi demek ,hüzün demek işte.. Ruhumun film şeridi.. Karman çorman hüznümün kitap gibi önümde açıldığı vakit o vakit..
Derin derin iç çekmelerimin, dalıp çookk uzaklara gitmelerimin, kahretmelerimin vakti… Batan her şey gibi, içime batan özlemler gibi, geride kalan her bir güzel anın eksikliğini en derin sızılarla hissetmek gibi,kara kaplı defterlere kara kalemlerle hüzünlü gözler çizmek gibi..
“-Gidiyorum! Son kez bak yüzüme.” diyen sevgili gibi…
Ruhumun odalarını boşaltıp, o bomboş odalara ne sığdıracağımı bilemez halde, çırpına çırpına elimden kayıp gidenleri, dizlerimin üstüne çöküp, kaldırıp ellerimi semaya, hıçkıra hıçkıra ağlayan, vicdanlara sızı bir çocuk misali geri istediğim vakit…
Bu kadar acımasız da olmamalı belki.. Çoğu zaman hüzne bulasa da gönlümü, akşam güneşi bir hoş tebessüm demek bazen de.. Bir ney sesiyle gözlerini gökyüzüne kaldırmışcasına, üşüyen ellerimde bir anne eli hissederken, huzurun sırtımı sıvazladığı, sevdiğim her şey yanı başımda nöbet tutuyormuş gibi kapatıp gözlerimi, kırık camlar arasında yara almadan yürüyebilen o şanslı çocuk olduğunu hissetmek sanki…
içime sığmayan binlerce çelişki ,ağlarken gülen, gülerken ağlayan yüzüm misali her şeyin bir de zıttı var bende..
Yunus diyor ya; “Ne akilem, ne divane..”
işte öyle bir şey bendeki…
Ne mutluyum , ne biçare.. Yaşıyorum öylesine..!
18.10.2010___16:46___M.UÇAN