© copyright M.U

Tüm yazılar bana aittir.. İlla da alıntı yapılacak olursa haber verilmelidir, zira çok uğraşırım kendileriyle(; HER HAKKIM SAKLI, GİZLİ, KORUMALIDIR. Bu böyle biline(:

5 Haz 2011

BENDE GÜNEŞLE GÜLMEK İSTİYORUM. NORMAL İNSANLAR GİBİ…


-Şaka mı bu? Ya da ne demek? Nasıl yani ya, anlamadım??

-Yani diyorum ki, bende herkes gibi yağmurda hüzünlenip, güneşte gülmek, keyiflenmek istiyorum. İçimin mevsimleriyle tutmuyor dünyanın mevsimleri.

-Neden?

-Bilmem… Yitirdiğim her güzel şey, güneşli günlerde kayıp gitti ellerimden, ceplerimden, eteklerimden.. Bundandır belki. Ama bi gün her şey değişecek biliyorum. Biri çıkıp bi zaman makinesi icat edecek, zamanı geri alıp her şeyi değiştireceğim. O zaman bende güleceğim  güneşli günlerde.  Normal insanlar gibi… Senin gibi…

-…..


                                                                                                                             05.06.2011__19:53__m.u

30 Kas 2010

AH BİRİKTİRDİĞİMİZ HEVESLER…

“Ah biriktirdiğimiz hevesler…” dedi. Düşündüm de haklıydı bütün iç çekişlerinde.. Bir hevesle başladığımız her şey bir “ah”la son buluyordu çoğu zaman.. Daha küçücük bir çocukken, masumiyetin zirvesinde ne heveslerle giydiğimiz mavi önlükleri; “Ah şu okul bi bitseydi” cümlesiyle nasıl harcadıysak sonunda.. İşte öyle yitiriverdik bir ömür başladığımız her güzel şeyi.. Suç bizde miydi, yoksa hayat hep kaybetmek için mi kazandırdı bilemedim..

Zaman neye ilaçsa önce onu alır oldu elimizden.. Her şeyi bir çırpıda eskitir olduk. Daha yaşamadan yaşlanır olduk o da yetmezmiş gibi.. Sahi,, 80’inde 90’ında yüzü kırışan mıydı yaşlı olan, yoksa daha yirmisinde kalbi çiziklerle dolu olan mıydı? Eskilerin yüzleriydi pürüzlü olan şimdikilerin yürekleri belki de.. O yüzden şimdi her şeyi kalbimize benzetir olduk.. Birilerinin ; “Allah gönlüne göre versin.” dediği olmuştur muhtelif zamanlarda hepimize… Bu duanın karşılığı belki de bütün içinden çıkılmaz pürüzlü işlerimiz… Yine de merhameti olmasa Yaradan’ın, herkesin gönlüne göre verse her şeyi, “ah” la “vah” la da çıkamayız işin içinden…

Her şeye rağmen umudumuzu yitirmeyişimize şükür… Akmasa da damlayan mutluluklara, dönüp dolaşıp yine kapısına vardığımız Yaradan’a şükür…

Ya bunca iç çekişin, bunca yitip giden şeyin, bunca özleyişin bir tesellisi olmasaydı………?

01.12.2010___01:14___M.UÇAN

9 Kas 2010

BİR TEBESSÜM Kİ ÖMRE BEDEL...

İnsan en çok ve en önce, en çok sevdiği şeyi yıpratır.. Mesela en sevdiğiniz bardak en önce kırılır, en sevdiğiniz kitap düşmez elinizden,önce yıpranır.. Giye giye en sevdiğiniz kıyafetiniz eskir önce.. Ve çok severseniz insanları, kaderi değişmez onların da. Ama ne şans ki, ruhun kendini yenileme özelliği var. Çok acımasız olup kalıcı hasarlar bırakmadığınız sürece, acı kahvenin üzerine bir yudum su içer gibi bir tebessüm çözüverir her şeyi..

Yegane sevgiliniz, en kutsal varlığınız anneniz değil midir? Ve yine en cesur kavgalarınızı edebildiğiniz yegane insan.. Sevgisi ne kadar büyükse affının da o denli büyük olduğunu bildiğiniz…

Değil midir aşk ta da böyle..? Aşkınız ne kadar büyükse çığlıklarınız da o derece yırtıcı olmaz mı? Ya sevgiden kısılır sesiniz, fısıltılara dönüşür dilden düşen cümleler; ya da bağırmaktan yıpranmış sesiniz çıkmaz olur zorlasanız da.. Yani demem o ki; her renk olur da, gri olmaz gerçek duygular..

İşte bu yüzden, ip üstünde nezaketler, ha düştü ha düşecek maskeler görmektense, çok sevilmek kadar , bazen çok üzülmeye de razıyım.. Yeter ki gördüğüm yüzün gözü gönlü,özü sözü bir olsun.. Önce acı kahvesini içer, üstüne tebessümünü yudumlarım..!

10.11.2010___00:35___M.UÇAN 

DÜĞÜM

Sabrı öğrenmek için,susmak gerekirdi.. Anlatmak için bir derdi; bir dilden, bir sözden ziyade, efkara adanmış bir göz… Ve kırmak için bir gönlü; taştan, kayadan ziyade, buruk bir söz…

Lakin yetmezdi onarmaya bir çırak, bir kalfa ve bir usta birleşse; içim dışım yangından arta kalan köz.... ve sen her derdime yabancıyken, hadi gel de düğüm düğüm kalbimi çöz….!

04.11.2010___02:32___M.UÇAN 

22 Eki 2010

İnsaf !

Hiçbirşeyin kırık, dökük, tamir görmüşünü kullanmak istemezken, hatta bu yüzden emanet bile vermezken, sahip olduğunuz kalpleri de kırıp dökmeseniz hani... Öyle kolay çıkarmasanız elden...! Yamalı bir çorap dahi giymezken,nasıl razı oluyorsunuz yamalı kalplere... Bütün bunlar ,kırdığınız kalpler görünmüyor diye mi? İmkanım olsaydı,dışarda taşırdım kalbimi... Gönüle değil de gördüklerine değer verenler belki insafa gelirdi !


22.10.2010_01:10_M.UÇAN

21 Eki 2010

Akşam Güneşi Gibi Battı Sevinçlerim


Akşam güneşi demek ,hüzün demek işte.. Ruhumun film şeridi.. Karman çorman hüznümün kitap gibi önümde açıldığı vakit o vakit..

Derin derin iç çekmelerimin, dalıp çookk uzaklara gitmelerimin, kahretmelerimin vakti… Batan her şey gibi, içime batan özlemler gibi, geride kalan her bir güzel anın eksikliğini en derin sızılarla hissetmek gibi,kara kaplı defterlere kara kalemlerle hüzünlü gözler çizmek gibi..

“-Gidiyorum! Son kez bak yüzüme.” diyen sevgili gibi…

Ruhumun odalarını boşaltıp, o bomboş odalara ne sığdıracağımı bilemez halde, çırpına çırpına elimden kayıp gidenleri, dizlerimin üstüne çöküp, kaldırıp ellerimi semaya, hıçkıra hıçkıra ağlayan, vicdanlara sızı bir çocuk misali geri istediğim vakit…

Bu kadar acımasız da olmamalı belki.. Çoğu zaman hüzne bulasa da gönlümü, akşam güneşi bir hoş tebessüm demek bazen de.. Bir ney sesiyle gözlerini gökyüzüne kaldırmışcasına, üşüyen ellerimde bir anne eli hissederken, huzurun sırtımı sıvazladığı, sevdiğim her şey yanı başımda nöbet tutuyormuş gibi kapatıp gözlerimi, kırık camlar arasında yara almadan yürüyebilen o şanslı çocuk olduğunu hissetmek sanki…

içime sığmayan binlerce çelişki ,ağlarken gülen, gülerken ağlayan yüzüm misali her şeyin bir de zıttı var bende..

Yunus diyor ya; “Ne akilem, ne divane..”

işte öyle bir şey bendeki…

Ne mutluyum , ne biçare.. Yaşıyorum öylesine..!

18.10.2010___16:46___M.UÇAN 

Burada Batan Güneş, Kimbilir Nerede Doğar....


Memnuniyetsiz yüz ifadeleri saklanmış kıyıya köşeye.. Yahut ulu orta düşen damlalar.. Bin derde deva olacakken bir masum gülüş, kimselere minneti olmayan; seni, sana, gönülden küstüren, kendine bile yabancı, mutsuz ifadelerle binlerce yüz.. Ne acı…

Her şeyi kendisi seçen insanoğlu, en güzel şeylere layık görürken kendini, neden elden çıkarır gibi zararına satar ki tüm hüzünleri.. Büyüdükçe büyüttüğümüz sevinçleri, saçına ak düştükçe kalbine karalar düşenlerin ellerine mi vermeliydik, gözü kara ama gönlü yara misali…

Burada batırıp, nerde doğduğunu bilmediğimiz güneşleri kimler için feda ettiğimizi bilmeden, heba ettiğimiz her bir tebessümü geri dönsün diye beklerken, biçare geçen zamana mı hayat diyecektik? Yoksa birilerinin hayatlarının bittiği yerde mi başlardı başka hayatlar? O vakit yaşamak için kimi feda edecektik..?

Sırtında küfeler dolusu vicdan yüküyle, gülmeyi unutmuş zavallı yüzüyle, sizden aldıklarını sahip olduğu hiçbir şeyle ödeyemeyecek insanları affedin! İçiniz rahat, gönlünüz ferah olsun.. Zira sizin batan güneşiniz, onların yüzüne de doğsa, hayrı yok binlerce güneşin, kalbini karanlıkla nikahlamışlara…

16.10.2010___19:52___M.UÇAN